Lars Von Trier’ in depresyon
üçlemesinin son filmi “Nymphomaniac”, yönetmenin daha önce kullandığı bir
tabirle ayakkabının içindeki bir taş gibi. Rahatsız edici ama etkisi uzun
sürmeyen. Filmle beraber bu etkisi de biten bir yapım. Üçlemenin ilk filmi
“Antichrist” in etkisine hiçbir şekilde ulaşamıyor.
Film, nemfoman olan Joe’ nun 50
li yaşlarına kadar olan cinsellik serüvenini konu ediniyor. İstanbul Film
Festivalinde +18 ile gösterilen film, ülkemizde yasaklanarak vizyona girme
şansını kaybetti. İçeriği itibariyle nemfomani, cinsellik, +18 gibi kavramları
barındırdığından, üstüne yasaklanmasıyla beraber adından bahsettiren film,
oldukça geniş kitlelere ulaştı. Okuduğum eleştiriler ve yaptığım gözlemler de daha
önce yazmış olduğum “Yasaklı Filmler ve Gizemli Çekiciliği” adlı yazıyı
destekler nitelikte. Yazıdaki genel düşüncem, “Nemfomanyak” için de geçerli.
İki ayrı bölüm ve toplam 4
saatten oluşan film, 8 epizotta konuyu işliyor. Yaralı Joe’ yu evine alan hoş
sohbet aseksüel Seligman ile Joe’ nun konuya girmesi bulundukları odada yer
alan çeşitli nesneler üzerinden oluyor. Her bir nesne ile yeni bir epizot
başlıyor. Her epizotta Joe’ nun ağzından kendi hayat hikayesini - çoğunlukla
cinsellik - o nesne ile ilişkili olarak dinliyoruz. Hikâye bittiğinde Seligman’
ın oldukça bilgili ve entelektüel kişiliği sayesinde durumu analiz edişi ve Joe
ile münazarasını izliyoruz. Bu analizler kimi zaman matematik kimi zaman
psikoloji kimi zaman ise din üzerinden gerçekleştiriliyor. Aynı formülü 8
defada kullanarak filmi noktalıyor. Bu mekanik işleyiş filmin içine iyi
yerleştirildiğinden ötürü izleyiciye sıkıcı gelmiyor bilakis merak duygusunu
tetikliyor. Yalnız hikâye sonlarında yer alan çıkarımların bazıları yerinde
tespitler içerirken bazıları ise zorlama tespitlerden öteye gidememiş. Başında
sokağın içinde kendiliğinden oluşan seslerle beraber süzülen bir kamera ile
hareket ediyoruz ve arkasından Rammstein’ ın müziği ile açılışı güzel bir
şekilde sonlandırıyor. Öte yandan final sahnesi için aynı doyumdan
bahsedemeyeceğim. “Bir sahnede bir silah görünüyorsa o silah patlar”
aforizmasına uymak adına film adına hizmet etmeyen kötü bir son ortaya çıkmış.
Gelelim taştan meydana gelen
rahatsızlığa. Filmde yer alan kimi gerçekçi görüntülerin - hatta bazı sahneler
gerçek - ekranı tamamen kapsaması, ele alınan konunun derinlemesine incelenerek
kameraya alınması, pornografiye kayan çekimler, cinselliğin aşırı uçlarda
gezmesi ve bu görüntülerin normalmiş izlenimi vermesi izlenebilirliği
zorlaştırıyor. İşte bu noktada rahatsızlık hasıl oluyor. Ayrıca genel izleyici
açısından ahlaki bir yozlaşmanın seyredilişi de psikolojik olarak bir
rahatsızlık duymaya zemin oluşturuyor.
Üç filmde de rol alan
Charlotte Gainsbourg Joe rolünü üstlenirken, Stacy Martin Joe’ nun gençliğini
oynuyor. Martin’ in daha başarılı bir oyunculuk sergilediğini söyleyebilirim.
Seligman rolünde Stellan Skarsgard ve Jerome rolünde Shia LaBeouf filmin önde
oyuncuları arasında. Ayrıca diğer oyuncular arasında Willem Dafoe, Uma Thurman,
Christian Slater, Jamie Bell, Connie Nielsen, Udo Kier yer alıyor. Özellike Uma
Thurman canlandırdığı Mrs. H. karakteri ile oldukça iyi performans sergiliyor.
Lars Von Trier’ ın
sinematografisinin genel karakteristiğini taşıyan - her ne kadar dogma
manifestosundan tavizler de verse - Nemfomanyak, yönetmeni bilenlerin
hazmedeceği bir film ama diğer filmlerine nazaran daha az seveceği, bilmeyenlerin
ise daha mesafeli durması gerekir. Bu film yerine Dogville yada Manderlay ile
Lars Von Trier’ ın dünyasına girmeleri daha iyi olur.
Yorumlar